▪ Büyük büyük
büyülteçli, babacan Babaeskili bonboncu Bilal’le Bigalı bıngıldak Bahir’in bön
bön bakışlarına, bomboş büyülü, büyük büyük laflarına kızıyordu. Bir berbere,
bir bibere bre berber beri gel biber al, diyordu.
▪ Sazende Şazi
ile Zifos Zihni zaman zaman sizin sokağın sağ köşesinde sinsi sinsi
fiskoslaşarak sizi zibidi Suzi’ye sonsuz ve sorumsuz bir hayasızlıkla ikide bir
şikayet ederler.
▪ Cüce Çinici
celalli hoca Çebi, geceleri içki içince gizlice marpuççular içindeki
züccaciyelere gidip, içi Çince yazılı cevizcikleri ciro için iç içe geçmiş
cicili bicili üç çeşit biçimsiz civalı cam çubuğu cepceğizine indirdi.
▪ Cırcır
böceği çeneli ciciannenin çıtır pıtır kızının çıtı pıtı çıtkırıldım çocuğu için
çıtı pıtı hanım, ciciannesine çatmış, çıkışmış.
▪ Sason’un
susuz sazlıklarında sadece soğanla sarımsak yetişebileceğini söyleyen Samsunlu
sebzecilerin sözüne sizler de sessizce ve sezgilerinize sığınarak
inanabilirsiniz.
▪ Ilım ılınan,
ılıcalı ılıcalı akan ılık Iğdır Irmağı’nın kıyıları ıkır tıkır ığrıp
ağaçlarıyla kaplıdır.
▪
Okmeydanı’nndan Oğuzeli’ne otostop yap; Oltu’da volta at, olta al; Orhangazi’de
Orhanelili Orhan’a otostopçuluk öğret, sonra da Osmancıklı Osman’a otoydu,
fotoydu lotoydu, say dök.
▪ Oluklu’dan
Kozlu’ya, Kozlu’dan Oğuzeli’nin Otçuk Otogarı’na oba oba, ot toplaya toplaya
Posoflu Osman’ın ocağına vardı.
▪ Ulubatlı
utangaç Ulaş’a uğursuz Ulunay’ın uzun uzun uzattığı urganı uğraşa uğraşa aldı.
▪ Talihli
Tahir’in titrek Tevfik’i ters türs söz ederek tir tir titretmesi tahin ve tahıl
işini Turhallı tombul, tuhaf Turhan’a vermesi doğru mu?
▪ Tokmakçı
tokmağını tokmaklattırıyor mu, tokmaklattıramayıp topuzcudan topuz yiyor mu?
▪ Topal
Talip’le Tophane’li Tahsin, tahteravalli tahtasından tepetaklak tortop taşların
ortasına düştüler de, ne tahteravalli tahtasını tazmin ettiler, ne de
tahteravalli tahtasını tamir ettiler.
▪ Taşlı
tarladaki terasta talaşlar tutuşunca başlayan telaş, talaşların tamamıyla ve
büsbütün tutuşmasıyla artmış. Tutuşan talaşları görüp tellaklar telaş ettikçe
talaşlar tutuşmuş, talaşlar tutuştukça tellaklar telaş etmiş ve terasın
trabzanına tutunmuş bakan Trabzonlu teşrifatçı titiz Tahsin Tevfik, talaşlar
tutuştukça telaş eden tellaklara boşuna telaş ediyorsunuz, demiş.
▪ Jurnâlci
Jale ile jenaratör Müjgân, Japonya’dan jilet, jant, jet, jambon, jelatin,
jartiyer, jeton, jarse, Japongülü getirdiler.
▪ Jale’nin
jurnâlci Jilet Japon’u jambon, jeton, jarse istedi.
▪ Nobran
Nadir’in Nallıhan’da naneruhu, nalın, narenciye, nergis alıp sattığı, namlı
Nesrin’e de nazikâne nazım, nesir, nesep, nesiç, nemelâzımcılık, nezaket,
nikelâj, nüans, nümayiş, nukut, noel, nöbet şekeri üzerine nutuk attığı
söyleniyor.
▪ Namlı
Nallıhanlı Nesrin’in nalınlarını nazikâne nergis satan nöbetşekeri alan
Nezaket’e vermesine ne dersin?
▪ İbibiklerin
ibibiklerini iyice iyileştirmek için İstinyeli istifçi İbiş’in istif
istiridyeleri mi, yoksa, İskilipli İspinoz işportacı İshak’ın işliğindeki
ibrişimler mi daha iyi, bilemiyorum.
▪ İbiş’le
Memiş, mahkemeye gitmiş, mahkemeleşmiş mi, mahkemeleşmemiş mi?
▪ İnim inim
inleyen ibiliklerin, ibibiklerin ibiklerini ibrişimli iplikle ipil ipil
istifleyen İskilli İskilipli’nin işliğinde toplandık.
▪ Be birader
buraya bak… Başı bereli, burma bıyıklı beti benzi bembeyaz, beberuhi boylu
Bilal’in burnuna biber kaçırıp, bir bebek gibi bar bar bağırması, bir bakıma
hoş, bir bakıma boş, berbat bir hal değil midir?
▪ İbrikleri
icat eden içli idealist İffet, ihtiyar ikiz ilerici imparatoru, İncirlili
ipekçi iri İspanyol’un işaretli iti ile iz sürüp iyice izledi.
▪ Eğer,
Eleşkirtli eleştirmen Eşref ile Edremitli Bedri’yi Ege’nin en iyi eğercisi
biliyorlarsa, ben de en iyi Ermenekli Erdem, Ergene’nin en iyi elektrikçisidir,
derim.
▪ Ertenekli
Örtenekli, Ergene’nin ecesi, Esentepe’nin eğlencesi, Erdenler erkete Erdem’le
bize geldiler.
▪ Ezineli emin
Emin’in kızı ellilik Emine, bir eli ile mendilini salladı, bir eli ile elli
bine el eyleyip zengin oldu.
▪ Erzurumlu
Efruz Efendi’nin evde kalmış, evlenmemiş ebesi, Edirne emini İskender
Efendi’ye, “evet” deyip evlenmelide mi ev edinmeli, yoksa evlenmemelide mi ev
edinmeli.
▪ Ebe Ecel,
edepli Efe egemen eğitimde ejderli ehliyetini ekleyerek ellerini emeklinin
entrikacı spekürcü erkek esmer eşine etejerli evinde eyvah diyerek ezberletti.
▪ Ecelerin
Eceabat’taki evlerindeki tekir kedi, tenceredeki elli dirhem eti kendi kendine
yedi.
▪ Özbeöz’ün
özbeöz Ödemişli öngörülü öğretmeni Özgüraslan ile Özgülaslan özellikle özerk ön
öğretimde öylesine özverili övünç verici ve övgüye değer kişiler ki, hani tüm
öğretim örgütleri içinde en özgün örnek onlardır, diyebilirim.
▪ Özüne özgü
özverili Özgür’ün özellikli özerk öğretiminde ödenekli örnek çalışmalarına ozan
Özakman da ortak oldu.
▪ Ürdünlü ünlü
üfürükçü Üryani, Ünye, Ürgüp üzerinden ülküdeşlerine, üstüpü, üstübez, üvez,
üzüm, üzengitaşı ve üzünç götürürken, Üveyik’ten ürüyerek, üvendirlerini
sürüyerek yürüyen üçkağıtçıların ürküntü üreten ünü batasıca ünlemleriyle
ürküverdi…
▪ Üveçli
Üvezli, Ürgüplü üzümcünün üzüm üzüm üzülen, süzüm süzüm süzülen Ünyeli üzengili
güzelini üvendireyle ürüye sürüye götürdü.
▪ Farfaracı
Fikriye ile favorili faso fiso Fahri, Fatsalı Fatma’yı görünce, fesleğenci
feylesoy Feyyaz’ı fındıkçı Ferhunde’yi anımsatarak feveran ettiler.
▪ Hakime
hakem, hakeme hakim gerek.
▪ Halam
halhallarla halkaları, halatları hallaççıya verdi.
▪ Pohpohçu
pinti profesör pofur pofur pofurdayarak hınçla tunç çanak içinde punç içip
pülverizatör prospektüsünü papazbalığı biblosunun berisindeki papatya buketinin
bu yanına bıraktıktan sonra palas pandıras Pülümür’le Pötürge’den getirdiği
porsuk pötikare pöstekiyi Paluluların pıtırcık pazarında partenogenez
pasaparolasıyla pervasız pervaz peyzajını ve peronospora pestenkerani pestilini
posbıyıklı pisboğaz pedagoga Pınarbaşı’nda beş peşkirle peş peşe peşin peşin
peşkeş çekti sonra da pılısını pırtısını topladı.
▪ Pingpong,
pingpong, pingpong! Piyano pingpong! Piyano pingpong! Piyano pingpong! Piyano
pingpong! Ping!… Pong!… Pong!… diyerek Posof’un pisipisi otundan yapılma
piştovsu piposunu tüttüre tüttüre petalinise doğru paytak paytak yürüyüp gitti.
▪ Pötürgeli
pompacı pimpirik Pusat’ın posbıyık mı pisbıyık mı oğlu Pulumurlu Pınar’la
Pasin’e gitmiş.
▪ Marmara’daki
Karmarişli mermerciler mermerciliği meslek edinmişler, ama Mamak’taki mamacılar
manyetizmacılıkla marmelatçılığı meslek edinememişler.
▪ Marmaris’ten
Marmara’ya maviş maviş menevişli mermerlerle mermerciler, mamacılar ve
marmelâtçılar mırın kırın, mışıl mışıl gittiler.
▪ Cumaları
cumadan cümbür cemaat cicili bicili, cücüklü cacıklı cingöz, candan ciltçi
Cemal’in cumbalı evine koşardık.
▪ Cinlerin
civcivleri çın çın sessizlikten çıkıp çinili köşkün camlarında cikciklediler.
▪ Issız
Sivrihisar’ın sarsıntısız şosesi üstünde zırıltısız sızıltısız bir yaz köşesi
seçip sazsız, cazsız ve susuz, içkisiz sırf sosisonla işsiz bir yaz sürmek
isteyişimizin sırrını sezişinize serzenişsizce sustum.
▪ Şu köşe yaz
köşesi, şu köşe kış köşesi, ortada boş su şişesi.
▪ Kikirik
kuşçubaşının kilimci kirlozu kuşbaz Kurut Kuşadası’na kukumav kuşu götürüp
kişiliksiz kuskusluya vermiş.
▪ Ocak
kıvılcımlandırıcılarından mısın, kapı gıcırdatıcılarından mısın? Ne ocak
kıvılcımlandırıcılarındanım, ne kapı gıcırdatıcılarındanım.
▪ Çapakçurlu
çapaçul çarkçıbaşı çaylak Zülküf, Çatalcalı çakmakçı çivit Cahit’e: -Behey
çaçabalığı çepiç, çerçi, çakaloz, çayırhorozu, çöpçatan, çurçur, çirişotu
demiş.
▪ Kınıklı,
kılıbık kırpıntı Kıyasettin, Kırımlı kılkuyruk kıtmiri kıkır kıkır kıkırdatarak
küskütük küçümen küfeci külhaniyle külüstür Kürşat’ı külünklü küngür üstüne
küttedek devirdi.
▪
Kırıkhan’daki kırıkçı kırçıl Kıvanç’ın kırgın kırıkçısı, kırmızı kırda kıkır
kıkır kıkırdayarak Kırımlı kıkırdakçının kızıl kırlangıçlarını besliyormuş.
▪ Kürkü kürke
kürkçü ular; kürekçi kürekle kürür karır; kürsü ile kürdan, kürkas, kürit ile
küskün, küskütük, kürtün, küriyumla kürevi apayrı.
▪ Kıkır kıkır
kıkırdayan küfeci, külüstür Kürşat’a küfür etti.
▪ Kırk kırık
küp kırkının da kulbu kırık kara küp.
▪ Paşa tası
ile beş tas has kayısı hoşafı
▪ Şemsi Paşa
Pasajı’nda üç tas has kayısı hoşafı…
▪ Şu şosenin,
serili serseri resimleri şasisinin şoşonsuz taşımasına şaşarsınız da, şosenin
sansarlaşmış suratlı dişsiz şaşı anası onun şu son şansına şaşmaz mı sanırsınız?…
▪ Şu dağda beş
boş eşek, beşi de bez yüklü besili beş boz eşek.
▪ Cemil,
Cemile, Cemal cumaları cilacı cüce Canip’in cicili bicili cumbalı ciltevinde
cümbür cemaat cacıklı civcivle cücüklü cacık yerler, sonra da Cebecili cingöz
coğrafyacının cinci ciciannesinin cırcırböceğini dinlerler.
▪ Felemenkte
Felemenklerin Felemenkçe mi konuştuklarını düşüne düşüne fertliği çektiler.
▪ Fermanlı
fabrikatör farmason Fuat, filden, fiilden, fısıltıdan, fosildan, flütten,
filitten, fötrden fellik fellik kaçar.
▪ Fasa fisocu
Fikret, Fatsalı ile fesleğenci Feyyaz’ın fındıkçı Ferhunde’si Felemenk’e fink
atmaya gittiler.
▪ Çal çene
çalgıcı çingene çarşıda çerçi cincinin çaldığı üç çift çerçeveyi camcı
Celalettin’e önce çıtalattı da mı çiviletti, önce çivilettide mi çıtalattı?
▪ Kara kazın
kısa kayışını kasışına kızmayışına şaşmışsın da, kuru kazın kazışıp kayışı
kazısına şaşmış kalmışsın.
▪ Kilisli
kikirik kilimci, Kilizman’daki kilitli kilisede kimliğini kimseye sezdirmeden,
kucak kucak kuskuslu kuşkonmazı kukumav kuşuna, kişiliksiz kulağakaçan kirli
kirloz kirpiye de, Kuşadası’nın kuşhanesindeki kuşbaşlı kuşbazla birlikte önce
kişnişli kuşüzümünü, sonra da Kumla’nın kumlu kumlu kuşkirazını yutturmuş.
▪
Çatalağzı’nda çatalsız Çatalcalı çatalcının çarpık çurpuk çançiçeğine çalçene
Çoruhluya çarptırmasına, ne dersin?
▪ Çarık çorap
dolak, ben sana çarık çorap dolak mı dedim?
▪ Çatalca’da
topal çoban çatal yapar, çatal satar. Nesi için Çatalca’da topal çoban çatal
yapar çatal satar? Kârı için Çatalca’da topal çoban çatal yapar çatal satar.
▪ Çapakçurlu
çipil Çatal’ın çar çur ettiği çil çil liraları çöpçatan çakmakçının çivitçi
kızı iç etmiş.
▪ Hayrabolulu
hamamzade Hamitle, Hayrettin’in hanımı Halide Harputlu, has undan hamur açıp
Halâskârgazi’de hassa alayından müteakit hamurkâr Hüsnü Hayrettin ile halası
Hayrünisa Hanım’ın hem hayretine sebep oldu, hem de hayranlığını kazanıp hayır
duasını aldı.
▪ Batı tepede
tahta depo dibinde beytufet eden putlu dede tekkesinden matrut bitli Vedat, dar
derede tatlı duttan dürülü pide yutup pösteki dide dide dört ayda dört türlü
derde tutuldu.
▪ Bir pirinci
birinci buluşta bir inci gibi birbirlerine bağlayıp, Perlepe berberi bastıbacak
Bedri ile beraber Bursa barına parasız giden bu paytak budala, babası topal
Badi’den biberli bir papara yedi.
▪ Baldıran
dalları ballandırılmalı mı, ballandırılmamalı mı? Sonra o bala daldırılan
baldıran dalları dallandırılmalı mı, ballı dalla dallandırılmamalı mı?
▪ Tahrilli ve
talihli tentürdiyotçu tetik Tahir’le tahterevallici tekinsiz Tevfik’in
talimhanede ters türs konuşarak terter tepinip tir tir titremeleri Turhallı
tombul Turgut’u tıpış tıpış tosbağa sokaktaki tömbekçiye doğru yürüttü.
▪ Nargileli
Nuri, nameci Nilüfer’e nargilesinden ne nameler dinletmiş.
▪ Lehistanlı
lûngur lânfır likorinoz lâfebesi, lôstromo, Lüleburgazlı Leylâ ile Lâlelili
Lâle’ye leblebi ile likör ikram etmiş.
▪ Cahit
Halep’e gidecekti, bir deste kaşık alacaktı, ucunu alacalatacaktı. bilmem aldı
alacalattı, bilmem aldı alacalatacak.
▪ Mehmet’in
mercan tesbihini imamelemeli mi, imamelememeli mi?
▪ İbiş’le
Memiş, iş miş dememiş, itişmiş, kavga etmiş, mahkemeye düşmüşler,
mahkemeleşmişler. İş miş dememiş, itişmiş, kavga etmişlerde mi mahkemeye
düşmüşler; iş miş demiş, itişmemiş, kavga etmemişlerde mi mahkemeye düşmüşler?
▪ Vırvırcı
Vedia ile vıdıvıdıcı Veli, velinimeti vatman Vahit’e vilayette veda edip
Vefa’ya doğru vaveylasız, velevasız velespitle volta vururlarken voleybolcu
Vatran, virtüöz Vicdani ve Viranşehirli vatansever, viyolonselist Vecibe ile
karşılaştılar.
▪ Vıdıvıdıcı
ve vırvırcı Vanlı Veli’nin Vefalı vatandaşı Vahit vatanseverine veda edip
vilayette vola vura vura, vayvaycı Vicdani ve Viranköylü Vahap’la karşılaştı.
▪ Vefasız
Vahap, farfara fırıldayışlı vefalı fırıldağını vınlayan yele fırlatan Veli’nin
de vaktiyle vefalısıymış.
▪ Babaeskili
babacan Bahri Beberuhi Bedri ile bıyıksız bıçkıcı bıngıldak Bigalı bikes
Bahri’nin Bigadiç’teki bonbon banmarşesine varmışlar, oradakilerin yüzlerine
bön bön bakarak, büyülü büyük buhurdanlığı buğulu buğulu boşaltıp bomboş
bırakmışlar, sonra da Bodrum’da gözden kaybolmuşlar.
▪ Bir berber
bir berbere bre berber gel beri beraber bir berber dükkanı açalım, demiş.
▪ Şavşatlı
Şaban, şarkışlalı şipşakçı Şekip, bir de şıp sevdi Şehime Şişhane’den
şeytankuşu mu, şömine masası mı, masa şemsiyesi mi, şoşon mu, şezlong mu ne,
bir şeyler almaya gittiler.
▪ Lüpçüler,
lütfen lüzumlu lüzumsuz lâkırdıları bırakın da lüferlerinizi yiyin,
lülelerinizi tüttürün.
▪ Lângır
lûngur lâflamadan leblebiye lâfebeliği, lüpçülüğü lüplemeden Leylâ’dan Lâle’yi
sorun.
▪ Ramazanda
Rizeli Remzi rüküş Rümeyşa’ya rastlamış da: römorkör, riziko, rokoko,
Ruhülkudüs, rüzgârgülü, rıhzır, rehabilitasyon, rızk, rot, rop, rint, ring, ray
ve radyoaktivite nedir diye sormuş.
▪ Abana’dan
Adana’ya abarta abarta apar topar ahlatla ağdalı avuntucu ahmak Ahmet’in
avandanlıklarını aparanlardan Acar Abdullah ile Aptal Abdi akşam akşam bize
geldi.
▪ Al bu
takatukaları, takatukacıya takatukalatmaya götür. Takatukacı, takatukaları,
takatukalamam derse takatukaları takatukacıdan takatukalatmadan al getir.
▪ Adalardan
adalara adanan Adanalı Abroşun abarta abarta, Ahlatlı ağdacının avutucu,
avuntucu, ahmak, aptal Abdurrahman’ın apraşı ağır ağır gidiyordu.
▪ Zonguldaklı
Zaloğlu Zöhre’nin kızı Zuhâl, zibidi Zeki’yi ziyafette zil zurna görünce zıvanadan
çıkmış. Beri bak zibidi zeki, demiş: Sen zevç değil, zahiren zahireci, zalim,
zevzek, zikzaklı, züğürt, züppe, zırtapozun ve de zerzevatın, zırzopun tekisin!
▪ Zamanı
gelsin diye, samanı saklayan Zihni, saatinin zemberiğinden saman sarısı
seslerin serpildiğini hissedince zır zır ağladı.
▪ Sedat
Tınaz’ın bütün tasası suratsız teyzesine rastlamadan önce set üstünde sırtını
zerzevat sepetinin pis tepesine sürten sıska sülük tazısını tuz tortusu
tütsüsüne tutmasıydı.
▪
Zerzevatçının sepetini sıska sülük, tatsız, tuzsuz, sert sırtlı biri zigzaglar
çizen tazı gibi taşıyordu.
▪ Dadaylı
dayımın Dodurgalı düdük deli dedesi, diline doladığı debdebeli dedim dedisiyle,
dırdırını dilinden düşürüp de bir kez olsun doya doya düden diyemeden, düdenin
dallara doldurduğu doyumlu yemişlerden doyasıya yiyemeden dar dünyadan göçüp
gitti.
▪ Dilenci
dalları dama düşürdüğü için mi dövüldü, dama düşen dalları diline doladığı için
mi dövüldü?
▪ Düşkün
düşündeş düşünselde düşçü düşünsellikle düşünceleme düşselliğini düşünden düşüremez.
Düşürürse eğer düşüncelik düşüncesizlikle düşündürücü bir düşünsellik kazanır.
▪ Vedat’ı
caddede durdurdum da dedim ki: Şu dar dünyada delilerle dertli dedeler içinde
didindin durdun da kendi derdini döküp dereden tepeden dört çift lakırdı edecek
bir hemderdi neden bulamadın?
▪ Damdan
geldim, dedem dedim, demli çay istiyor.
▪ Keşmekeşli
kekeme Kerim, Kendirlili ketenhelvacısına, kemik, kekik, kendir, kenevir sattı.
▪ Karaburunlu
kabadayı Kadir, kafakâğıdını Kadirlili kadir bilmez kapkaççı Kasım’la,
Kahire’deki Kalecikliler kahvehanesinde kalamarla kafuru satan kaparozcu
Kuzguncuklu Kozmonot Kâzım’a kaptırmış.
▪ Didim didim
dit dedim dedeme, dom dom konuşma.
▪ Dum dum
kurşunu dum dum değil dom dom patlar.
▪ Dım dım da
dım dım, dım dım da dım dım, dım dım da dım dım, ben bu dımdımdan bıktım.
▪ Dombaylı
dümbül düdük dümbelekçi düdükçünün debdebe delisi dadaylı dedikoducu didaktik
dedesi Dodurgalı didikçi dudu dadısı ile dudaksıllaştırmadıkları için durup
dinlenmeden dadadididödödududüdüdododıdı dedi durdu.
▪ Dört
deryanın deresini dört dergâhın derbendine devrederlerse, dört deryadan dört
dert, dört dergâhtan dört dev çıkar.
▪ Dedemanda
dayımın düdük delisi debdebeli deli dolu Doğan, doya doya doydum demeden, dedim
dediye dırdıra düşmeden gitti.
▪ Kendirlili
kemençeci kekeme Kerim, kentlerin keşmekeşliğine kesin kes karşı çıkıyor ve
keşke Keşan’da keşkekçilikle kesmeşekercilik yaparak kereste, kerevet, kereviz,
ketenhelva, kendir, kenevir, kemençe, kelem, kekik, keklik satıp kelepircilik
ederek rahatıma baksaydım, diyor.
▪ Kırk kırık
küp, kırkının da kulbu kırık kara küp.
▪ A be kuru
dayı, ne kuru sarı darı bu darı, a be kuru dayı!
▪ İbiş’le
Memiş mahkemeye gitmiş, mahkemeleşmiş mi, mahkemeleşmemiş mi?
▪ Bir tarlaya
kemeken ekmişler. İki kürkü yırtık, kel, kör kirpi dadanmış; biri erkek kürkü
yırtık kel kör kirpi, öteki dişi kürkü yırtık, kel kör kirpi. Kürkü yırtık
erkek kel, kör kirpinin yırtık kürkünü, kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin
yırtık kürküne, kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin yırtık kürkünü, kürkü yırtık
erkek kel kör kirpinin kürküne eklemişler.
▪ Kafakâğıdını
kabadayı Kadir’e kaptıran kapkaççı Kasım’ın Kahire’deki kalecikli kaparozcusu
geldi.
▪ Kasımda,
Kâzım’la Kasım dayım, daima, sahi, Salih sen sabah sabah sahneden sahaya
Hamit’i sahadan sahneye de Hamide’yi mi yolladın, diye sorar.
▪ Karakış
karlıdağı karla kavururken, kaşı kırkık kırk kulaklı Kasım, kırk kırık küp ve
kırkık kırk kuzu ile tokmaklı Kırkız Kalesi kapısında karkasının gerilerini
kızgın kargılarla dağladı.
▪ Kıyma kıyamayan
kırık kollu kasap Keramettin, karşıda körkütük kıyma kıyan kasap Kâmil’den
kokmuş kokoreç aldı.
▪ Söyle kızım
kızına, o da söylesin kızının kızına, ağlatmasın kızınızın kızı, kızımızın
kızını.
▪ Koca kokoz
kokainman kokorozlana kokorozlana Kazablankalı kozmonot Köstler’e: Kök, kok,
köken, kokot, kök sökmek, kokoreç, kökmantar, köknar, köçekçe, körkandil,
krematoryum, kösnüklük ne diye sormuş.
▪ Kâni’nin
kafası Kâbil’i kabil değil kabûl etmez.
▪ Kokorozlanan
koca köstek, kostak kostak kostaklanmış, kök sökmek, kösnül kösnül bakmak da ne
oluyor, demiş.
▪ Yalancıoğlu
yalıncık Yayla Dağı’nın yahnisini yağsız yiyebilirse de Yayla Dağı’nın yağlı
yoğurdundan, Yüksekova’nın yusyumru yumurta yumurtlayan tavuklarından, bir de
yörük ayranıyla yufkasından asla vazgeçemez.
▪ Yitik
yerleri yollarda yorgunluktan uykusuzluktan yıkıla yıkıla yürüyerek yangın
yörelerinden sonra yakalayabildiler.
▪ Bu yapıyı
yıkıp yapsak da mı otursak, yoksa yapmadan otursak da mı yıkıp yapsak?
▪ Güneyli
girgin gammaz Galip Gavurdağı’nda güpegündüz galeyana gelmiş de, Gülgiloğlu
Gaziantepli Gazup gazinocuyu Gölköylü gitaristle birlikte Gümüşhane’ye
göndermiş.
▪ Geçen gece
Gemerek’ten Gediz’e gelen Gebzeli gezginci gizemcilerden gitarist general
Genzel, gençlere gerçekdışılıkla gerçeklik dışı ilişkiler arasında ne gibi bir
geçerlilik gerçekliliği olduğunu sordu.
▪ Gül dibi
bülbül dili gibi, gül dibi bülbül dili…
▪ Galata
Kulesi kapısı karşısındaki kuru kahvecinin gıgısı çıkık, dişi kırık kurbağa
kafalı, karakoncoloz kalfası halkı karışıklığa getirip kahveye kavruk kakula
kırığı kattı.
▪ Bu yoğurdu
mayalamalı da mı saklamalı, mayalamamalı da mı saklamalı?
▪ Sizin damda
var beş boz başlı beş boz ördek, bizim damda var beş boz başlı beş boz ördek.
Sizin damdaki beş boz başlı beş boz ördek, bizim damdaki beş boz başlı beş boz
ördeğe, “siz de bizcileyin beş boz başlı beş boz ördek misiniz”, demiş.
▪ Değirmene
girdi köpek, değirmenci çaldı kötek; hem kepek yedi köpek, hem kötek yedi
köpek.
▪ Hahamhanede
hahambaşı hahamı homur homur homurdanır görünce, hemencecik heyecanlandı,
hızlandı, hoşnutsuz, hırçın hırçın giderken birdenbire karşısında beliriveren
Hôllândalı Helga’ya: Hah tamam! Haydi, hohla, hemen hoh de bakayım! dedi.
▪ Titiz,
temiz, tendürüst dadım, tadını tattığı tere demedini dide dide dağıttı da,
hiddetinden hem dut dalında takılı duran dirilti düdüğünü öttürdü, hem de
didine didine dedim dedi, dedim dedi, dedi durdu.
▪ Üstü üç
taşlı taç saplı üç tunç tası çaldıran mı çabuk çıldırır, yoksa iç içe yüz ton
saç kaplı çanı kaldıran mı çabuk çıldırır?
▪ Safranbolulu
Safinazla Salihlili Salih Sivrihisar’da soğuk almışlar, sinüzit olmuşlar, sonra
sımsıkı sarınarak söylenmesiz Seyitgazi’ye varıp, sarımsaklı suteresini
susarımsağı ile karıştırarak suyunu süzmüşler.
▪ Sen seni
bil, sen seni, bil sen seni sen, seni bil, sen seni, bilmezsen sen seni,
patlatırlar enseni.
▪ Şiş şişeşi
şişlemiş, şişe, keşişe, şiş demiş.
▪ Iğdır’ın
ığıl ığıl akan ılıman ırmağının kıyıları ıklım tıklım ılgın kaplıdır.
▪ Üç tunç tas
has kayısı hoşafı.
▪ Al bu
takatukaları, takatukacıya takatukalatmaya götür. Takatukacı takatukaları
takatukalamam derse, takatukacıdan takatukaları takatukalatmadan al gel.
▪ Elalem bir
ala dana aldı, ala danalandı da; biz bir ala dana alıp ala danalanamadık.
▪ Eller
bazlamalandı da biz bazlamalanamadık.
▪ Şu karşıda
bir dal, dalda bir kartal; dal sarkar, kartal kalkar; kartal kalkar, dal
sarkar. Dal kalkar, kartal sarkar, kantar tartar.
▪ Şu karşıda
kara kuru kavak, karardın mı ey kara kuru kavak, sarardın mı ey kara kuru
kavak!
▪ Bu yoğurdu
sarımsaklasak da mı saklasak, sarımsaklamasak da mı saklasak?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder